Hikayemiz
Akdeniz çocuğu olarak uzun yıllarım büyük şehirde geçti. Özel sektörün sıkıştırılmış stres dolu yaşamından kurtulmak, kendimize ve hobilerimize daha fazla zaman ayırabilmek daha fazla kitap okuyabilme, daha çok seyahat edebilme, resim yapmaya ve edebiyata zaman ayırabilme; toplumsal işlere daha fazla katkıda bulunabilme amacıyla sevgili eşim Canan ve ben küçük bir köyde daha basit bir hayat sürdürme kararı aldık. Bu güzel amacımızı hayata geçirmek için ilk ben ayrıldım profesyonel iş yaşamından.
Hayalimizi gerçekleştireceğimiz küçük köyü bulmak amacıyla Çanakkale’den Antalya’ya kadar uzun bir araştırma ve inceleme gezisine çıktım. Belki de Akdenizli olmam nedeniyle doğduğum köy Davazlar’a 3 km uzaklıktaki Hoyran köyünü hayalimizi gerçekleştireceğimiz köy olarak gördüm. Davazlarda doğmuş olmama rağmen Hoyran köyüne daha önce hiç gelmemiştim.
Canan’ın olumlu görüşlerini aldıktan sonra arsamızı 2002 yılının Mart ayında satın aldık. Yöre mimarisine uygun Hoyran Wedre Köy Evleri inşaatına ise 2003 yılının Mart ayında başladık. Yöre mimarisini keşfe birlikte çıktık ve evlerimizin planlarını müsvedde kağıtlar üzerine birlikte çizdik. Köylülerimiz tarafından “Taşarası” olarak tanımlanan arsamızı birlikte tırnağımızla kazımaya başladık, bunu yaparken hiç bir canlıya zarar vermemeye özen gösterdik.
Profesyonel iş yaşamında kalmaya devam ederek büyük fedakarlık gösteren eşim Canan ile 15 günde bir İstanbul’da veya Hoyran’da görüşebiliyorduk. Bu durum Canan’ın 2008 yılında profesyonel iş hayatını bırakana kadar yani beş yıldan fazla sürdü. Bu süre zarfında iki haftada bir hafta sonlarında Istanbul’da veya Hoyran’da görüştük. Bu yolculuklarda yaklaşık 80.000 km. yol katettik. Başka bir hesapla dünyanın çevresini iki kez dolanmış gibi olduk. İşin maddi boyutu ise başka bir konuydu; bu yolculuklara arsaya verdiğimizden daha fazla para harcadık!
Tüm bu yoğun, yorucu çalışmaların ve özlem dolu günlerin sonunda 2006 yılında istediğimiz gibi bir ortam yarattık. Ve istedik ki bu güzelliği tek başımıza yaşamayalım. Bu nedenle; bu güzel ortamı modern yaşamın enerjimizi tüketen ortamından bir müddetliğine de olsa uzaklaşmak ve büyük şehrin her türlü kirliliğinden arınmak isteyenlerle paylaşma kararı aldık.
Konuklarımıza stres ve her türlü kirlilikten uzak ortam sunarken içinde bulunduğumuz köy halkına da iş imkanı yaratarak ve onlardan süt, tereyağı, keçi peyniri, pekmez alarak onların bütçelerine katkıda bulunmaya çalıştık ve bu çabamızı hala da sürdürmekteyiz.
Akdeniz denince akla ilk turizmin geldiği bölgemizde, yöresel Akdeniz mimarisinin bütün özelliklerini koruyarak yaptığımız evlerimiz ve doğal yaşamın tüm oluşumları ile turizmin başka türlüsünün de mümkün olduğunu göstermek istedik.
Bizim burada günlük yaptığımız işlere arzu ederseniz siz konuklarımız da katkı sağlayabilirsiniz. Bunlar neler mi? Tavuklarımızı, köpeklerimizi ve kedimizi beslemek; bahçemizden sebze ve meyve toplamak; sebze, çiçek ve ağaçlarımızı sulamak; yumurtaları kümesten toplamak; hasat zamanında kekik, ada çayı ve sarı çay biçip, kurutup, paketlemek… Bu arada kekik, ada çayı ve sarı çayı evinize götürmenin doğal hakkınız olduğunu unutmayınız. Ayrıca mutfağımızda bahçemizden topladığınız organik sebze ve meyvelerle reçel yapma, yemek pişirme vb. gibi etkinlikleri yapabilirsiniz. Canınız hiçbir şey yapmak istemediği zaman da bizim de yaptığımız gibi ya bir ağaç altında kitabınızı okuyabilir ya da havuzun serin sularında dinlenebilirsiniz. Ayrıca biz baharlarda ise bol bol eski Likya yollarında yürürüz.
Bizden çok fazla profesyonellik beklemeyin. Çünkü biz profesyonel yaşamdan kaçıp geldik, ancak amatör ruhumuzla size rahat ve unutamayacağınız bir dinlenme vaadedebiliriz.